Haber

Şikayetler devam ediyor: ‘Karakolda mobbing iddia değil gerçek’

İZMİR – Son dönemde Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görev yapan polislerin emekli polislere, hak savunucularına ve siyasilere ilettiği şikayetler gündeme geldi. Söz konusu mesajların içeriği, emniyet teşkilatı içerisinde yıllardır gündemde olan baskı ve mobbing uygulamalarını hatırlattı. Emekli polis Yalçın Doğan ile emniyet teşkilatının dünü ve bugününü konularını ve detaylarını konuştuk.

Emekli polis memuru Yalçın Doğan

‘YÜRÜYÜŞTEN SONRA SORULARA CEVAP VERİLİRSE BELKİ ZEMİN OLUR’

Geçtiğimiz günlerde Bayrampaşa Çevik Kuvvet’te yaşananları gündeme getirmiştiniz. Konu çevik kuvvet polisiyken, 2000’li yılların başında polisin, özellikle de çevik kuvvet polisinin gösterileri tartışma konusuydu. O dönemde de medyada bu olayın detaylı olarak yer almadığını görüyoruz. O dönemde yaşananlarla ilgili neler anlatmak istersiniz?

O tarihi çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar sadece yürüyüşün uzunluğuna ceza vermek yerine ‘polis neden bu noktaya geldi?’ Sorunun cevabı aransaydı muhtemelen organizasyonda bir dönüm noktası olacaktı. Önceki gün iki arkadaşını şehit eden Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü çalışanı, önceki gün yağmurlu havada sabah içkisi için toplandı. Şube Müdürünün geç gelmesi, yağmur altında bekleyen polis memurlarını daha da tedirgin etti. Ayrıca polise, şehit olduklarında bilgi almak istedikleri yakınlarının isim ve numaralarını sormaları da sabırlarını taştı. Bu durum birçok ilde çevik kuvvet polisinin yürüyüş yapmasına yol açtı. Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisini istifaya davet eden polisler, yürüdükleri tüm illerde İstiklal Marşı söyleyerek dağıldı.

2000 yılında gerçekleşen bu yürüyüş detaylı bir şekilde incelenip araştırılsaydı belki de bugün konuştuğumuz sorunların hiçbiri yaşanmayacaktı. İlk aşamada yürüyüşleri yönettiği görülen polisler, öyle olsun ya da olmasın meslekten ihraç edildi. Ancak polisi yürüyüşe getiren perde arkası araştırılırsa ve o sorunlar çözülürse, örgütün kurulduğu 1845 yılından bu yana biriken sorunlar da çözülmüş olacaktır.

Gaziosmanpaşa’da
İki polisin öldürülmesinin ardından
protesto Marşı,
13 Aralık 2000

Poliste baskı, mobbing ve daha birçok hak ihlalinin yaşandığına dair argümanlar gündemden düşmüyor. Geçmişte bu tür durumlar konuşuluyordu, yoksa son dönemde arttı mı?

Polisteki baskı, mobbing ve hak ihlalleri iddia değil, somut gerçeklerdir. Örgüt, soruşturmaya tabi tutulan memur sayısında tüm kurumlar arasında orta sıralarda yer alıyor. Amirin üstünlüğünün süresiz olarak hakim olduğu, şefin mesleği haline geldiği, şefin her halükarda haklı olduğu, memurun çorap renginden dolayı cezalandırıldığı bir örgütte mobbingin olmadığı söylenemez. ve şeflerin ona baktığı yer. Nasıl oluyor da mesleğe başlamadan önce her türlü fiziksel ve psikolojik testten geçen polislerimiz kısa sürede psikolojik olarak bozularak asosyal bir insana dönüşüyor? Oldukça şüpheli bir bahis. Organizasyon içerisinde hiyerarşi olması doğaldır ancak bağlantının yukarıdan aşağıya tek taraflı olması yanlış bir kurumsal davranış biçimidir.

Polis okullarında “Senin hayatın şefin dudakları arasında pamuk ipliğine bağlı” diyerek şefin baskısını hissettirmeye başlıyorlar. Okul bitene kadar her gün bu söylemi dinliyorsunuz. Üstlerin yaptığı her şeyin doğru olduğu, üstlerin söylediği her şeyin doğru olduğu, üstlerin ne yaparsa yapsın haklı olduğu vurgulanarak, üstünüze tam itaat etmeyi, onun haksız, hukuksuz emirlerine, hatta onun haksız, hukuksuz emirlerine uymayı öğretmeye çalışırlar. suç teşkil edenler. Organizasyon içindeki sorunların çoğu üstlerden kaynaklanmaktadır. Sorun yaratanların bir kısmı ise kendini topluma kabul ettirememiş, gücünü kendinden ve karakterinden ziyade konumundan alan, çalışanlarına baskı yaparak acizliğini, dar görüşlülüğünü ve aşağılık duygusunu bastırmaya çalışan yöneticilerdir. .

‘SÖZLEŞMELERE GİZLENEN FETÖ BAĞLANTILI DENETÇİLERİN OLDUĞUNA İNANIYORUZ’

İkincisini detaylı olarak anlatmak istiyorum çünkü daha tehlikeliler. 2015 yılında mesleğin içindeyken bir şeyin farkına vardım. Ben de sosyal medya hesabıma şu formda bir uyarı yazısı yazdım: “Çift yollar kapatıldı, Menzile’ye paralel yollar bağlandı.” FETÖ bağlantılı ve FETÖ bağlantılı üyeler kendilerini gizlemek adına başta Menzil cemaati olmak üzere diğer cemaatlerin mensubuymuş gibi davrandılar. Cemaatlerin iktidar zayıflığından yararlanarak Menzil ve diğer cemaatlerin arasına saklandılar. Mobbing uygulayanların ikinci kısmının ise kendilerini diğer toplulukların içinde gizleyen FETÖ bağlantılı amirlerden oluştuğunu düşünüyoruz. Aksi halde zulmün zulüm derecesine varmasının, kişinin kendi hayatına son verecek boyuta getirilmesinin başka açıklaması olamaz. Amaçları, “Bakın FETÖ’cüler gitti, örgüt daha da kötüleşti, baskılar arttı, zulüm arttı” niyetini örgütte hakim kılmaktır. Eğer iktidar gerçekten FETÖ ile mücadele etmek istiyorsa, polise adeta kan kusturan Emniyet Müdürlüğü içindeki amirleri dikkatle incelemelidir.

Söz konusu iddia ve şikayetlerin dikkate alınmaması ve araştırılmaması nasıl bir soruna yol açabilir?

Söz konusu iddialar ve şikâyetler araştırılmadığı ve göz ardı edilmeye devam edildiği sürece polisin psikolojisi sağlıklı olmayacak ve zamanla olaylar karşısında ‘sıradanlık’ ortaya çıkacaktır. Sürekli baskı altında çalışma, mobbinge uğrama, dışlanma, görmezden gelinme duygusu örgütün çalışma direncini kıracaktır. Ne kadar çalışırsanız çalışın karşılığını alamayacaksınız ve bu da çalışma motivasyonunuzu düşürecektir. Bu sadece işi ‘gel-git’ yapacaktır. Polisin çalışmadığı alan yok. Yangın, deprem, sel, salgın, afet, maç, konser, toplantı kısacası hayatın her yerinde varlar. Her alanda özveriyle çalışıyorsunuz ama emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz, üstelik ağır mobbinge de maruz kalıyorsunuz. Bu kadar cehalet karşısında psikolojinizi sağlam tutmanız, uzun süre yüksek tempoda çalışmanız beklenemez. Çalışma iradesi olmayan polisin suç ve suçluyla etkin bir şekilde mücadele etmesi beklenemez. Analiz yapılmazsa, en değerli hak olan yaşam hakkının bireyin kendi eliyle alınmasının önüne geçilemeyeceği gibi, bireyin bu hakkı en sık ortaya koyan kurum olmaktan da kurtulamayacaktır. kendi hayatına son vermek. Yine cinnet getiren, kendine ve çevresine zarar veren polislerimiz var ve olmaya da devam edecek.

Psikolojisi bozulan polislerimiz sağlıklı ve hatasız hareket edemiyor. Dürtüsel davranışlar artmaya devam edecek. Mobbinge ve amirlere baskı yapmaya yönelik yıkıcı davranışlarda artış görebiliriz. Şikayet eden, “Artık dayanamıyoruz” veya “Başka seçeneğimiz yok” diyen kişi, kendisini önemsemiyor ve bir başkasına kolaylıkla zarar verebiliyor. Bazı illerden yoğun mobbing ve baskı mesajları alıyoruz ve vahim olayların yaşanacağını hissediyoruz. Biz de engellemek için elimizden geleni yapıyoruz ama kötü olayların önüne geçemiyoruz. Reel anlamda önemli tedbirlerin alınması gerektiğini, gidişatın uygun olmadığını görüyoruz. Bir an önce tedbirlerin alınması gerekiyor, aksi takdirde hepimizi üzecek olaylara tanık olabiliriz. Bütün bu aksaklıkların analiz edilmesi gerekiyorsa birkaç adımla analiz edilebileceği ortaya çıktı.

‘SENDİKALIK İHTİYAÇ DEĞİL, ZORUNLULUKTUR’

Biliyorsunuz polisin sendikası yok. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Geçmişte kurulmaya çalışıldı ama ne oldu biliyorsunuz. Polis sendika istiyor mu?

Emniyet Müdürlüğü çalışanları, yazdığımız tüm sorunlara çözüm üretmek amacıyla 12 Kasım 2012 tarihinde Polis-Sen adlı sendikayı kurdular. Kuruluşundan kısa bir süre sonra bizzat katıldığım sendika 2014 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Başta sendika kurucuları, sendikaya katılanlar, hatta sosyal medya üzerinden sendikaya destek verenler olmak üzere çeşitli cezalarla cezalandırıldılar. medya. Sendikanın bir zorunluluk değil zorunluluk olduğu açıktır. 2024-2025 yıllarını kapsayan Toplu Sözleşme Görüşmelerinde memurların sosyal ve mali hakları kapsayan 341 konuda anlaşmaya vardığı açıklandı. Bakın yukarıda açıkladığımız halde mobbingin, baskının, sınırsız çalışma koşullarının olduğu Emniyet Müdürlüğü’nü ilgilendiren bir konu bile yok. Yazın serin, kışın sıcak olan ofislerinde çalışan memurlarımızın hakkıdır ve hakkını almıştır. Polis arkadaşlarımız bir konuda bile temsil edilemedi. Diyelim ki Memur-Sen üyelik aidatı aldığı ve haklarını aldığı kurumların hakkını savundu ama sendikası yoksa örgütün bağlı olduğu bakanlık mı, yoksa yetim muamelesi mi görüyor? Ayrıca bir parantez daha açmak istiyorum; sendikası olmayan askerlerimiz, infaz ve savunma memurlarımız, gümrük muhafaza memurlarımız da aynı durumdadır.

Polis intiharları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Konuya Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2015 yılında hazırladığı raporla başlamak istiyorum:

-Polislerin yüzde 75’i mesleğinin zihinsel yapısını bozduğunu belirtti.
-Polislerin yüzde 74’ü mesleğinin aile hayatını olumsuz etkilediğini belirtti.
– Polislerin %40’ı mesleğinin toplumda saygı görmediğine inanıyor.
– 2009-2013 yılı ortasında 2323 polis memuru akıl hastalıkları nedeniyle tedavi gördü. 360 polis memuru akıl hastalıkları nedeniyle sınıf değiştirdi.
-Türkiye’de yaşam süresi sınırı 73,8 iken polisler için bu süre 55,6 olarak belirlendi.

Sıkıntıların en olumsuz sonucu, örgütün kanayan yaralarından biridir. En temel hak olan yaşam hakkının özellikle son üç-dört yılda artış göstermesi ve bireyin kendisi tarafından sonlandırılacak noktaya gelmesi, çözümlenmesi gereken en önemli sorundur. çözülmüş olması bizi gerçekten üzüyor. Her ne kadar resmi açıklamalarda çoğunlukla aile ekonomisi, duygusal nedenler ve kripto paralar anlatılsa da asıl nedenler şöyle; Bunlar mobbingin, baskının, sınırsız çalışma saatlerinin, üstün kalitenin, üstlerin “ben yaptım bu kadar” zihniyetinin, “Beğenmiyorsan git, dışarıda binlerce insan var” anlayışının sonuçlarıdır. bu işi yapabilir.” Hakkında çok fazla konuşsanız bile gerçek gibi görünmüyor. Umarız bir gün vicdanlı bir yönetici çıkıp “Ne oluyor, neden oluyor, harekete geçelim” diyecek ve kurum hak ettiği insani kurallar çerçevesinde çalışacaktır.

‘ÇALIŞMALAR 30 YILDIR DEVAM EDİYOR’

Son olarak aldığınız şikâyetleri dikkate alarak yetkililere ve kamuoyuna çağrınız nedir?

“Çalışanların derdi başka, emeklilerin derdi başka… Bir dokunuş, bin iç çekiş, duy” polisler için söylenenlerin aynısıydı. Yukarıda kendi tecrübelerimizi ve halen çalışan meslektaşlarımızın artan sorunlarını anlatmaya çalıştık. Ancak sorunlarla dolu sayfaları analiz etmek çok zor değildir ve maddi bir yük getirmez. Polis arkadaşlarımız çok fazla bir şey istemiyorlar. 21. yüzyılda ülkemizin de taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ilkelerine uygun olarak insanca çalışmak, insanca dinlenmek istiyorlar. 12/36 çalışma sisteminde kendilerine, ailelerine ve sevdiklerine vakit ayırmak istiyorlar. Hayatlarını uyku ve iş arasında geçirmek istemezler. Tüm kurumların aldığı fazla mesai ücretini hak ettikleri kadar almak istiyorlar. 16-17 saat çalıştıktan sonra iyice dinlenmek istiyorlar. İhtiyaç olmamasına rağmen kariyerlerinin sonunda ikinci doğuya gitmek istemiyorlar. Resmi ve dini bayramlarda çalışmak için ücret almak veya izinlerini kullanmak istiyorlar. Siyasi ve bürokratik baskılara maruz kalmadan, özgürce ve hukukun gerektirdiği şekilde çalışmak istiyorlar. Avrupa’daki 35 polis sendikası gibi onlar da kendi sendikalarına sahip olmak istiyorlar. Sendikaya karşı çıkanlar hep 80’li yılları örnek veriyor. Biz de sormak istiyoruz; FETÖ darbe yaptı diye bu ülkede diğer dini cemaatler mi yasaklandı? Bu nedenle sendika polisin hakkıdır ve yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Örgütün sorunlarının tek çözümü İçişleri Bakanlığı’dır. 30 yıldır gelen bakanların tamamı teşkilatın sorunları için ‘çalışmalar devam ediyor’ ifadesini kullanıyordu. Sayın Soylu, ‘Polislik parayla yapılan bir meslek değildir, maaşla yapılan bir meslek değildir’ diyerek 30 yıldır yarım kalan işe son verdi. Sayın Ali Yerlikaya’nın kurumun birikmiş ve kronikleşmiş sorunlarına değinerek çözüm üreteceğine inanmak istiyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort